23 Haziran 2015 Salı

Dünyaya nam salmış bir Türk: Koca Yusuf

Siz hiç “Koca Yusuf” ismini duydunuz mu?
Gücü dünyaya nam salmış, şampiyonlar şampiyonu Türk güreşçi. Kimsenin sırtını yere getiremediği cihan güreşçisi Koca Yusuf. Avrupa ve Amerika’da dönemin güreşçilerini bir bir dize getiren, Kırkpınar Başpehlivanı Koca Yusuf’u anlatayım da Türk anaları ne yiğitler doğuruyor öğrenin… Yusuf, 1857 yılında bugün Bulgaristan’da bulunan Şumnu Kasabası’nda dünyaya geliyor. O dönemler Balkanlar’da milliyetçilik hareketlerinin yoğun olduğu yıllar. Bu yüzden Bulgar çetelerinin Türk köylerini bastığı zor bir ortamda büyüyor Koca Yusuf. Doğduğunda kalıbından belli Yusuf’un yolu yok güreşçi olacak. Dönemin ünlü pehlivanı Şumnulu Dursun yetiştiriyor Yusuf’u. Daha ilk kırkpınar deneyiminde, finale yükselip, 26 yıl üst üste başpehlivanlığı elinde bulunduran Sultan Abdülaziz’in güreşçisi Kel Aliço’nun karşısına çıkıyor.
Ooooff off iki yiğit arasında öyle zorlu bir mücadele oluyor ki, gündüz başlayan güreş gece devam ediyor. İki yiğit bir türlü yenişemiyor. Sonunda Kel aliço başpehlivanlığı kendi elleriyle Koca Yusuf’a veriyor. 1.85 boyunda 140 kilo ağırlığındaki Koca Yusuf’un ünü zamanla Anadolu topraklarının dışına taşıyor. Fransız güreşçi Joseph Doublier ile tanışmasıyla da ona Avrupa yolu görünüyor. Doublier, rakibi Sabes’e yenilince hırs yapıp onu yenecek güreşi bulmak için yollara düşüyor. Koca Yusuf’u görünce de onu alıp Fransa’ya götürüyor. Eee boşuna Koca Yusuf dememişler ona. Paris’e gider gitmez daha ilk maçında Sabes’in sırtını yere getiriyor. Ondan sonra Avrupa’nın bilinen bütün güreşçileri teker teker deviriyor. Yani anlayacağınız Koca Yusuf gelene gidene Osmanlı tokatını yapıştırıyor... Öyle ki ünü okyanus ötesine dahi ulaşıyor. Organizatörler onu alıp Amerika’ya götürüyor. Amerika’ya gelene kadar yenilgi yüzü görmemiş olan Yusuf, ABD’nin şampiyon güreşçisi Ernest Roeber’in karşısına dikilir. Kıran kırana bir karşılaşma olur ve Yusuf rakibini ringten dışarıya fırlatır. Bunun üzerine Koca Yusuf’u diskalifiye ederler. Üstüne bir de Roeber’in öldüğünü düşünen seyirciler ayaklanıp Koca Yusuf’u linç etmeye çalışırlar. Gel zaman git zaman Roeber’le bir maç daha düzenlenir ama o karşılaşma da çıkan olaylar yüzünden yarıda kalır. Olaylar sonrası karşılaşmaların yapıldığı Opera Evi güreş turnuvalarına kapatılır. Koca Yusuf kimbilir Amerikalılar’ı nasıl korkutmuş ki, ona Korkunç Türk lakabını takarlar. O da baktı olmuyor, “arkadaş ben vatanıma dönüyorum” diyip, Fransız bandıralı La Bourgogne transatlantiği ile yola çıkar. Ancak gemi 4 Temmuz 1898 sabahı New York açıklarında İngiliz şilebi Cromartyshire ile çarpışıp batar. Söylenene göre Koca Yusuf’u iri cüssesinden dolayı filikalara almazlar. O da kurtulmak için denize atlayıp filikanın birine tutunur. Ama diğer yolcular onun koca gövdesinin sandalı devireceği korkusuna kapılıp küreklerle ellerine vururlar. Koca Yusuf o darbelere rağmen filikayı inatla bırakmaz. Bunun üzerine filikadakiler Koca Yusuf’un bileklerini keserler. Maalesef aslan yürekli Cihan güreşçisi daha fazla dayanamayıp, Okyanus’un azgın dalgalarına yenik düşer. Yaaa işte öyle efendim, Bir Türk köyünde doğup, önüne kim gelirse gelsin deviren, gücüyle dünyayı titreten Koca Yusuf, dünya güreş tarihine adını öyle bir yazdırmıştır ki, romanlara konu olmuştur. Ahh ahhh Türk’ün gücü boşuna dünyaya nam salmamış değil mi ama...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder